Çocuk ve Mûsikî

ÇOCUK  VE  MÛSIKÎ

Mûsıkî, varoluşun temel olgularından biridir. İnsan kendisini  anlatabilmek, istek ve şikâyetlerini iletebilmek ve rûhi ihtiyaçlarını giderebilmek için sese ihtiyaç duyar. Duymak istenilen güzel ve âhenkli ses müzik olarak algılanabilir, ancak her ses insan ruhunda olumlu etkiler bırakmaz. Çocukların müzikle ilişkisi de bu bağlamda ele alınabilir. Eflâtun’un ” Müzik, terbiyenin esaslı vasıtasıdır. Müzik bir eğlence aracı değil, güzellik, iyilik ve eğitim aracıdır”  sözü müziğin eğitimdeki yerini belirlemek açısından önemlidir. Çocuk, henüz anne karnındayken, seslerden etkilenmeye başlar. Hatta bu zaman diliminde duyduğu sesler onun kişiliğinin oluşmasında, hayat tarzının belirlenmesinde önemli bir yer işgâl eder. Güzel san’atların bu en ûlvi dalı, yerinde kullanıldığında insanın/çocuğun ve insan topluluklarının, anlamlı ve mutlu hayatlar yaşamalarına imkân hazırlar.

ÇOCUK VE MÜZİK EĞİTİMİ

a) Anne karnında müzik

İnsan beynindeki bir nokta seslerle ilgilidir. İnsan, sese karşı duyarlılığını ve sesin niteliğine karşı yargısını bu merkezdeki özellikler sayesinde yapabilir. Çocuklar bu merkez ve çeşitli duygularının etkisiyle, sese karşı duyarlılığa daha anne karnında iken başlarlar. Nitekim eğitimcilerin çocuğun eğitimini annenin hamilelik dönemine kadar götürmelerinin altında bu gerçek yatar. Anne karnındaki bir çocuk, dış dünyadaki olaylara ve durumlara karşı duyarsız değildir. Annenin sesi daha hamilelik yıllarında çocuğun dikkatini çekecektir. Bu sesin rahatlığı veya gerginliği, yumuşaklığı ve tizliği, çocuğun kişiliğinin oluşmasında önemli bir paya sahiptir. Bu sesler, çocuğun hayata bakışını, arkadaşlık ilişkilerini, insanları ve kâinatı sevmesini ya da sevmemesini belirler.

Hamilelik döneminde annenin, çocuğu isteyip istememesi, sâkin oluşu, rûhen dinginliği, ses tonu, mutluluğu ya da kavgacı olması, gerginliği, stresliliği, huzursuz ve geçimsiz hayat halleri çocuğun yaşayacağı hayatın tabloları olacaktır. İmam Gazâli’nin dediği gibi; ” Beşikteki çocukta güzel sesin tesiri vardır.” Annenin ninnileriyle nağmelere karşı duyarlı hâle gelen çocuk, sonrasında müziğe karşı bir yatkınlığı kendisinde bulacaktır. Annenin henüz karnındaki çocukla olan diyaloğu, çocuğun nasıl bir ortama geliyor olduğunun belirtileridir.

Mûsıkî tatlı ve hoştur, onunla ruhlar zevk bulur, teskîn olur. Onun tatlı sesiyle bebekler ninni söyleyerek uyutulur. Hayatı, rûhen dinlendiren, sâkinleştiren bir müzikle şekillenen bebek, bunun izlerini hayatı boyunca taşıyacaktır. Müzikle ilgilenen ailelerde çocukların da müziğe duyarlı olmaları, evdeki yaşam tarzının bir yansımasından başka bir şey değildir.

b) Hayatın ilk günlerinde müzik

Bebek dünyaya geldiğinde ilk karşılaştığı şeylerden biri sestir. Müslüman bir çocuğun duyduğu ilk ve önemli ses, kulağına okunan ”ezân-ı Muhammedî”dir. Bu ses, onun mânevi ve maddi varlığını etkileyen ve tesiri olan bir sestir.  Çocuğun büyüme yıllarında annesinin ninnileri, masalları, sevgi dolu sözleri âdeta çocukta bir sevgi atmosferi oluşturur. Küçük bir bebeğin sevgi gereksinimini karşılamak için ona ninni söylemek ve masal okumak eğitimin gereğidir.

Çocuklar bizim çok dışımızda kişiler değildir. Bizim yaşadığımız hayat kısa bir müddet sonra onların yaşayacakları hayata model oluşturacaklardır. Çocuklar biz yetişkinlerin bir süre  şekillendirme etkisine sahiptir. Seslere karşı anne ve babanın duyarlılığı ve bu konuda yapmış oldukları faaliyetler çocuğun hemen dikkatini çekecektir. Kuş seslerine, su sesine, gök gürültüsüne, dalga sesine, rüzgarın sesine, dağların sesine, hayvan seslerine, hâsılı tüm seslere karşı aile fertlerindeki duyarlılık, çocuklarda kendini gösterecektir. Duyduğu her sese çocuk kendince ve algılama gücüne göre anlamlar yükleyecek ve kendince bağlantılar kuracaktır. Hatta, bülbülün sesi ile karganın sesini değerlendirmeye alacak ve kendince bir sonuca ulaşacaktır.

Çocuk zamanla kendi sesini ve sesin gücünü keşfederek kullanmaya başlar, anlamsız seslere anlam yüklemeye ve bunu da çevresine karşı kullanır. Henüz konuşmayı bilmeyen bir bebek  ağlama ya da gülmesindeki tını farkı ile ne istediğini rahatça anlatabilir. Çıkardığı değişik seslere ek olarak bedeninin tüm hareketleri ile de meramını ifade eder. O halde çocuk, kelimeleri kullanmadan da iletişim kurabilen akıllı, yetenekli bir varlıktır. Henüz 1 yaşındaki bebeğe, hafifçe kızsanız ve ses tonunuzu birazcık artırırsanız, bebek bu durumdan hemen etkilenerek tepki gösterecektir. Kaş çatmaktan anlayan bebeğin, seslere karşı duyarsız kalması mümkün değildir.

Anlamsız olan seslerin zaman içinde düzenli ve âhenkli bir şekilde notalarla çocuğa ulaşması, çocuk için ilgi çekici ve önemlidir. Çocukların hareketli müzikler karşısında vermiş oldukları tepkiler ve ortaya koymuş oldukları hareketler onların notalı seslere karşı ne kadar duyarlı olduklarının bir sonucudur.

Bütün çocuklar güzellik çağrısına duyarlıdır. Şuur, müziğin ritmine karşı şaşılacak kadar hassastır. Bu açıdan bakıldığında müzik, diğer san’atlara oranla çocuğa daha açıktır. Çünki çocuk fıtratında güzele meyilli yaratılmıştır ve bütün güzellikler çocuklar da hemen tesirini gösterir. Ses algılama derecesi, gücü ve etkinliği çocuklarda büyüklerden fazladır. Kavrama daha hızlı olduğundan enstrümanlarla yakınlık ve notaları değerlendirme yeteneği, çok erken yaşlarda başlamaktadır. Tabii bütün çocuklar mı? Elbette hayır. Öncelikle çocuğun aile ortamında yani kişiliğinin oluşma döneminde ona gösterilmiş olan veya gösterilecek olumlu-olumsuz ilginin bir sonucu olacaktır. Müziğe ilgisiz bir aile ortamında büyümüş bir çocuğun, müziğe olan uyarılması yapılmamış demektir. Çocuk hangi sesler karşısında sürekli uyarılarla karşılaşmışsa, hayatı boyunca o uyarıları hissedecek ve tepkileri ona göre oluşacaktır.

Bir anlamda denebilir ki; çocuk dimağına dinlettirilen müzik kodlamayı gerçekleştiriyor. Çocuk büyüdüğünde kodlanan bu müziklerin üzerine yenilerini bina ediyor.

c) Çocuğun gelişiminde müziğin rolü

Çocuğa öğretilecek müzik, sadece sesini veya zihin kabiliyetini kullanacağı bir uğraş değil, aynı zamanda çocuk dünyasının gizli kalmış hazinelerini keşfetmeye dönük atılmış adımlar olacaktır. Çocuğun hangi müziğe ilgi duyduğu, hangi derecede duyduğu, müziğin onun dünyasına olan etkisi vb. konularda yapılan araştırmalar, çocuğun kapalı dünyasından dışa ulaşmış sinyaller demektir.

Müzik, kendiliğinden ses çıkarmaya hevesli olan çocuğun doğasında vardır. Ancak çocukların bu yetenekleri gizli kalmaktadır. Temel sorun, bu yeteneklerin ortaya çıkarılması ve değerli hâle getirilmesidir. Bunu yapabilmek için 6 yaşından önce melodik ve ritmik sezgileri uyandırmak gerekmektedir. Birçok uzmana göre bu dönem, çocukların duyularının ve izlenimlerinin en yoğun olduğu dönemdir. Müzik çocuğa aktif biçimde dinlemeyi ve duymayı öğretir. Okul öncesi dönem, müzik eğitiminin ilk basamağıdır. Ancak, bu dönemdeki müzik eğitimi planlanırken, çocukların gelişim düzeyleri, müziğe karşı ilgileri-varsa-ilgilerinin hangi yönde olduğu tespit edilerek, bir motivasyona ihtiyaçlarının olup olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Müzik eğitimi, çocuğun diğer ilgi alanlarını destekleyici nitelikte olmalıdır. Her çocuk ayrı etkileşimler içerisinde bulunabilir. Birine uygulanacak olan bir çalışmanın sonuçları diğerinde aynı olmak durumunda değildir.

Bu dönemde, müziğin çocuk gelişimine olan etkisi, bir fiziksel büyüme, bir de rûhen olgunlaşma anlamındadır. Müziğin fiziksel gelişime olan etkisini testlerde bulmak mümkündür. Bitki ve hayvanlardaki etkisi düşünüldüğünde-ki develerin daha hızlı yürümeleri ve bitkilerin daha çabuk yetişmeleri için kullanılan müzikler gibi-insanı da fiziksel olarak etkileyen müzik türleri bulunmaktadır.(Mehter Müziğimizin dinleyeni daha canlı, hareketli, coşkulu, dinamik, güçlü ve cesur hissettirdiği örneğindeki gibi.)

Müziğin çocuğa olan bir diğer etkisi ise, onun mânevi boyutuyla ilgilidir. Bu bakımdan müzik, çocuğun hayal gücüne seslenerek onu besler ve icâd edici özelliklere elverişli bir zemin hazırlar. Yine müzik, sevinç kaynağı oluşturur. Bu sevinç kaynağı, çocuğun varlığını bütünleyerek sürekli yaşar duruma getirir. ” Gerekli olan çocuğun müziği hissetmeyi, benimsemeyi, müzikle ruhunu ve bedenini birleştirmeyi, yalnızca kulaklarıyla değil, tüm varlığıyla dinlemeyi öğrenmesidir”.

Rûhi disiplin, his kontrolü, duygu eğitimi yine müzik ve müzik eğitimiyle iç içedir. Ruhen sağlıklı olan bir çocuğun, müzikle olan ilişkisi daha sağlıklı olacak ve verimli eserler verebilecektir. Ruhen etkileşim beraberinde çocuğun sosyalleşme, doğru davranışlar kazanma, kendinde var olan kabiliyetleri keşfedip kullanma gibi kazanımları da getirir.

d) Aile ve müzik eğitimi

Aile, çocuğun maddi-manevi dünyasının şekillendiği en önemli kurumdur. Çocuk, duygusal gelişiminin köklerini ailedeki fertlerle yaptığı etkileşimde anlar. Çocuğun aile içindeki yaşantısı hem okuldaki, hem de ileri yaşlardaki duygusal gelişiminin tem elini teşkil eder. Çocuğun doğup büyüdüğü, hayata hazırlandığı, iyi ve kötü istikametlerde şekillendiği yer ailedir. Müziğin şekillendirdiği ruh halleri, çocuk için zaman içinde ev hali olmaya başlar. Çocuğun sergilediği çok hareketli ev ortamları, dinledikleri müzikten çok ayrı değildir. Onun için henüz şekillenme döneminde çocuğun örneğinin istendiği şekilde olması gerekir. Aksi halde çok olumlu bir ortamda ruhen rahatsız edici müzik dinleyen birisi bu rahatsız edici ruh halini yaşadığı hayata da sergilemek zorunda kalacaktır. Anne -baba tarafından kurulan insan ilişkileri modeline ”aile atmosferi” denir. Bu atmosferin nasıllığı, bir anlamda çocuğun da nasıllığı demektir. Aile atmosferi çocuklar için ilk insan ilişkileri modelini gördükleri yerdir. Aile değerleri çocukların seçimlerini etkiler. Anne-baba müziğe, bilime, spora eğilimliyseler, bu ilgiler aile değerlerini oluşturur. Çocuklar ailenin değerlerine karşı tarafsız olamaz. Ailenin çocuğa olan duyarsızlığı, çocukların problemli insanlar olmasına zemin hazırlar. AİLE, DUYGULARIMIZI VE ÇOK YÖNLÜ KABİLİYETLERİMİZİ BESLEYİP GELİŞTİRECEK MİRASLAR DEPOSUDUR. Aile, çocuğun kabiliyetlerinin keşif ortamıdır. Bundan dolayı ailede çocuğun her yönden gelişimine çalışıldığı gibi, müzik konusunda da eğitimine dikkat edilmelidir. Müzikle eğitim her şeyden önce duyarlılığı uyandırmak, duyusal algıları arıtmak, fertlerdeki becerikliliği geliştirmek gibi özellikler kazandırır. Kısaca insan gelişimi için zemin hazırlar. Kişiliğinin oluşum döneminde ruhen dinlenmiş, yıpratılmamış bir ruh haliyle hayata başlayan çocuk, başarılı bir geleceğin temellerini atmış demektir. Çocuk psikolojisi üzerine yapılan araştırmalar, çocuğun şahsiyetinin temel özelliklerinin ilk beş yıl içinde, yani çocuk henüz ilkokula başlamadan önce oluştuğunu ortaya koymuştur. Yine araştırmalara göre, bu ilk beş yılda kazanılan özellikler, hayatın geri kalan kısmını da etkilemektedir. 3-7 yaş arası duyguların alış gücünün dorukta olması, kişiliğinin oluşmasının en önemli döneminin bu yaş grupları olduğunu gösterir. ”Yedisinde neyse, yetmişinde odur” sözü bu bakımdan manidardır.

MÜZİĞİN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Müziğe duyarlı hale gelmiş bir çocukta, sadece müzik alanında gelişmeler sağlanmış olmamaktadır. Aynı zamanda çocuğun iç dünyasında değişimler meydana geldiği gibi, ferdi ve sosyal yaşamında da değişme ve gelişmeler olmaktadır. Musıkı erbâbı, sanatını ağırbaşlılıkla icrâ ederken, hâlet-i rûhiyesinde sergilediklerini, aynı zamanda davranışlarında da göstermektedir. Burada müziğin verdiği, temizlenmiş bir hayal, müzikle eğitilmiş bir zihin ve günlük münasebetlerde tamamıyla nazik bir hayattır. Nitekim, ahlâk ile mûsıkî zevki, birbirlerinden ayrı şeyler değildir.

Müzik eğitimi, estetik ve müzikal duyguların gelişimine katkıda bulunduğu gibi, hayatta başarılı olmuş sıhhatli insanların yetişmesine de imkân sağlar. Japon Eğitimci S.SUZIKI;  ” Ben sadece iyi vatandaşlar yetiştirmek istiyorum. Eğer bir çocuk doğumundan itibaren iyi müziği dinler ve onu çalmayı öğrenirse, disiplin, duyarlılık ve hoşgörü kazanır, iyi bir kalbe sahip olur”  diyerek müziğin etki alanını belirlemektedir. Sanat, insanları hayata ve insanlara karşı daha duyarlı olmaya çağırır, müziğin bu bağlamdaki etkisi daha büyüktür.

Müziğin çocuğu ahlâken(ruhen) olgunlaştırılması gerçeğini gören ülkeler, müzik merkezlerini daha yaygın hale getirmişlerdir. Gelişmiş ülkelerde müzik başlı başına bir eğitim alanı ve aracı olarak algılanmaktadır. Müzik derslerinde temel araç bireyin icât gücünü arttırmak ve geliştirmektir. Bu amaçla müzik dersleri öğrencilerin ihtiyaçlarına göre düzenlenmekte, onların mümkün olduğunca katılımcı olmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Müzik eğitim metodları farklı yollardan müziği öğretmekle beraber, hepsi müziği çocuğun yaşamının vazgeçilmez bir parçası yapmayı hedeflemektedir. Çünki biliniyor ki, müzikle yaşamda çocuk, hayatın gerçek renklerine kavuşmaktadır.

a) Müzik duyguları temizler

Çocukların da dünyalarına yaşadıkları hayat içinde zamanla olumsuzluklar hükmedebilir. Bu olumsuzluklardan kurtulmanın yolu da, müziğin dinlendiren, olgunlaştıran, saflaştıran etkisinden yararlanmaktan geçer. İnsan ruhunu daha dolaysız ve daha derin bir biçimde etkileyen başka bir sanat yoktur, çünki hiçbir sanat, hayatın gerçek özünü, müzik gibi dolaysız ve derin bir biçimde anlatmaz.

            ”Yüce ve öz nağmeler duymak, duyguları yıkamak gibidir. İnsanı bayağılılıklardan arındırır” yaklaşımı, müziğin olumlu etkisinin sonucudur.

Görüldüğü üzere, müziğin ve dolayısıyla müzik eğitiminin toplumsal yaşantıdaki işlevi çok önemlidir.

b) Müzik ruhun gıdası mıdır ?

Kâtip Çelebi, seslerin insan üzerindeki etkisini ” mutlak seslerin ruhlarda ve bedenlerde tesiri kararlıdır, inkâr olunmaz. Eğer ses, ölçüsüz ve çirkin olursa nefret yönünden tesir eder. Ve eğer ölçülü ve güzel olursa rağbet ve benimseme yönünden tesir eder. Ruhların ondan etkilendiğinin bedenlerde izi olur ve sahibi o tesiri anlayıp, bilir, meğer ki, tedaviye muhtaç, mizacı bozulmuş biri olsun” sözleriyle özetler. Nağmelerden etkilenmeyen kişilerin, rûhen rahatsız olduğunu belirtir. Ayrıca mûsıkîden etkilenmenin hem ruhen, hem bedenen olabileceğine dikkat çekerek, ” Şol kimsenin ki rûhu nefsine gâlip ola, tasfiye ve riyâzetle nefs-i emmâreyi kahr eyleyup, beden memleketinde hâkimiyet dizginini ruh sultanlığının eline vere ” der. Ruh eğer beden üzerinde etkisini kaybeder veya bu etki zayıflarsa, nefis dizginleri eline alır ve insan ”insan olmak’’tan çıkar. Yine aynı mânâyı güçlendiren Gazâlî; ” Bahâr ve yeşilliği, ud ve evtarı kendisini harekete geçirmeyen kimsenin mizâcı bozuktur, tedavisi imkânsız bir ruh hastasıdır” der.

Tabii burada dikkat edilmesi gereken bir önemli nokta, her insanın farklı ton ve ahenge sahip seslerden hoşlandığı gerçeğidir. Müzik, şahsi zevk ve tercihlerin ifadesi olan bir sanat dalı olduğundan, hayli sübjektif bir konudur. Bu açıdan herkesin hoşlandığı müzik türü farklı farklı olabilir. Her insan ve her çocuk için, aynı mûsıkî eseri ayrı ayrı etkiler yapabilir. Mûsıkî, bazıları için bir deva, bazıları için bir gıda, bazıları için ise bir ferahlıktır. Genel olarak düşünüldüğünde sağlıklı bir yapıdaki kişiye, mûsıkî tesir eder, o nağmeler, ruh üzerinde tesirler meydana getirir. Bazı sesler, kalbi neşelendirir, bazıları mahzun eder, bazıları sakinleştirir, bazıları güldürür… Burada bahsi geçen sadece etki değildir. Gıda anlamında kullanılan, kişiye olumlu katkı yapan ve ruhen besleyen bir etkidir, âni zevk alma hâlidir, zevk de bir idrâk edebilme hâlidir. Bir kimsede idrâk gücü kemâl derecede olmazsa, o kimsenin zevk alması tasavvur edilemez.

İnsanla iç içe olan bir sanat olarak müzik, insan duygularını en çok avucu içine alan, fiziksel olarak insanı büyüleme gücü en yüksek sanattır. İnsanlara ve onların niyetlerine göre şekil alan müzik unsurları sadece insanların hislerine değil, kalben ve ruhen arınmasına katkıda bulunabilir. Tasavvuf erbâbının, mûsıkî unsurlarıyla bu kadar yakın alâkalarının olması, insan-müzik ilişkisini gösteren örneklerdendir. Nitekim sema, mûsıkînin tesiri altında olarak, gönülde Hakk’ı bulmak ve pervaneler misâli dönmektir. Bu dönüş, yalnız bedenle dönüş değildir. Gönülle, ruhla, aşkla, imânla, maddi ve mânevi bütün varlığıyla dönüştür.

c) Ruhen yıpranmış çocuklarda müziğin etkisi

Müzik güçlendirir, genişletir, yankılandırır, duyguları ayağa kaldırır. Çocuk üzerinde nasıl bir etki isteniyorsa, ona uygun müzikle bu etki elde edilebilir. Ruhen yıpranmış ve ruhsal dengesi bozulmuş çocuklarda bazı davranış bozuklukları bulunur. Mesela, aşırı bilgisayar bağımlılığı, çabuk sinirlenme, içine kapanıklık, diyalog eksikliği vb. gibi davranışlara iter. Çocuklardaki uyumsuzluk, başka çocuklarla arkadaş olamamak, üşengeçlik, güvensizlik vb. haller, ruhen incitilmiş bir çocuğun ortaya koyduğu davranışlardır. Bazı ruhsal problemler yaşayan çocuklar üzerinde yapılan denemeler, müziğin ruhsal bozukluklara sahip çocuklar üzerindeki etkisini göstermesi bakımından ilginçtir.

12-15 yaş arası asosyal erkek çocuklar için hazırlanan bir konserden sonra, içlerinden en asosyal olanlar bir müzik kulübü kurup kuramayacaklarını sormuşlar. Yine kızlar için kurulmuş bir merkezde, sürekli isyankâr davranışlar gösteren bir kız, konserden iki hafta sonra şunları yazmış, ”Müzik çok çabuk bitti, güzellik ve yumuşaklık dolu bir gün yaşattı bize. Akşam herkes uyuduğunda bu güzelliği hala yaşıyordum”.

Bir müzisyen, zihinsel özürlü bir grup kız ve erkek çocuğa müzik çalmaya başlamış. Çocuklar müziğin yumuşaklığı karşısında dikkat kesilmişler. Bir duraklama anında küçük bir kız: ”Bu çok şaşırtıcı, tekrar istiyorum!’ ‘diye bağırmış. Daha sonra hepsi ”tekrar, tekrar!” diye bağırmışlar.

Sınıfta aşırı gürültü yapan çocuklara, müzik dinletilince, birkaç dakika sonra çocuklar yatışmışlar, hatta bazıları uyuklamaya başlamışlar. Seans bittiğinde eğer daha önce uyumamışlarsa, uyumaya hazır bir duruma gelirler. Müzik onlara derin ve uzun bir uyku sağlar, etkisini ertesi gün çocuklar uyandığında da gösterir.

Pedagog K. seanslarından birinde çocuklara bir eser dinletir. Müziğin en güçlü yerinde bazıları derin uykuya dalarken, bazıları ise bir ürperti hissettiklerini söylemişler. M. adlı bir çocuk ise, müzik boyunca gözlerini uyuyormuşcasına kapatıyormuş, ertesi gün pedagoga, müziğin ona babasını hatırlattığını söylemiş. Sonra hıçkırarak, babasını 18 yaşına kadar göremeyeceğini, hapiste olduğunu belirtmiş. Görüldüğü gibi pasif müzikoterapi bu 10 yaşındaki küçük çocuğun üzerinde tedavi edici emosyonel (duygusal) bir etki yapmıştır. Çünki çocuk yatıştıktan sonra daha rahatça babasından ve duygularından söz etmiştir. Böylece müzik, çevresindekilere uyum sağlamasına, onlarla iletişim kurmasına ve katı gerçeklere karşı koymasına yardımcı olmuştur.

Bilgisayarlı oyun salonlarının, çocuğun ruhsal dengesi üzerindeki olumsuz etkilerini göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca, çocukta potansiyel enerji harcanmadığından bazı ruhsal ve biyolojik problemler baş göstermektedir. Çocuk bir şekilde enerjisini kullanabileceği bir alan bulacaktır. Müzik meşguliyeti rahatlıkla bu boşluğu doldurabilecek bir çabadır.

d) Müziğin tedavi edici gücü

Çocuğu ruhen rahatlığa iten sebeplerden birisi meşguliyettir. Boş zamanlar, insanları uyuşukluk ve miskinliğe sürükler ve mânevi boşlukların meydana gelmesine sebep olur. Bu boşluk, ahlâki ve ilmî çalışmalarla, sanat faaliyetleriyle doldurulabilir. İnsana, hünerli ellerini kullanma zevki hatırlatılmadıkça, makine insandan çok şeyler alıp götürecek ve geriye kalan zaman da atâlet içinde geçirilmeye devam edilecektir. Çocuklar, ancak nasıl yapıldığını öğrendikten sonra sanat faaliyetlerini yürütebilirler. Meşguliyet bir anlamda kişinin kendisini ispatlaması ve içinden geçenleri bir şekilde dışa vurması ile zihnini harekete geçirmesidir. Tabii ne gibi meşguliyetler çocuk için yararlı olabilecek? Bu, çocuğun yaşına, fiziksel ve ruhsal gelişimine göre değişmektedir.

Çocuğun ilgi alanlarının tespiti işi kolaylaştıracak bir unsurdur. Büyükler neleri düşünebiliyor ve faaliyet olarak neleri yapabiliyorlarsa, çocuklar da onların daha azını, daha az bir etkinlikle yapabilmektedirler. Bu açıdan bakıldığında Kur’an-ı Kerîm tilâveti de, ibret ve öğüt almak ve ruh terbiyesi için başlı başına eğitimdir. Çocuğun ilgi alanlarının neler olduğunu bilmek ve ona göre adımlar atmak etkili olacaktır. Bu faaliyetlerden en önemlilerinden birisi, çocuğun gelişimini de etkileyecek olan müziktir.

Müziğin sanat ve eğitim işlevleri, problemli çocukların yeniden eğitime kazandırılmaları konusunda kuşku götürmez değerini korumaktadır. Müzikoterapi yöntemleri belli ölçüde uyumsuz çocukların sorununa çözüm bulmak için oluşturulmuş birimlerdir. Müzik, çocuğun elinden tutabilmekte ve daha sağlıklı bir alana çekebilmektedir.

Güzel bir müziğin, bilgi ve sağlık sunan, uyaran, canlandıran, dinlendiren, sâkinleştiren, yâni insan varlığını zenginleştiren bir faktör olması çok doğaldır. Ama müzikoterapi daha çok, her vakanın özel ihtiyaçlarına göre uyarlanmış çok özel sağaltıcı bir eylemi yerine getirmektedir. Müziğin çocuğa faydalı olabilmesi için, çocuğun tespit edilen durumuna uygun müzik unsuru bulmak gerekmektedir. Farklı şart ve ortama göre mûsıkî farklı yorumlanabilir ve farklı sonuçlar verebilir.

Tedavi aracı olarak müzik kullanılırken, iki yöntem takip edilmektedir. Aktif ve pasif yöntem. Aktif yöntem, çocuğun bizzat kendisinin rûhen ve fiziksel olarak katılımının sağlanması, yâni bir enstrüman çalarak, şarkı söyleyerek, müzikli oyunlarla, ritmik hareketlerle bizzat iştirak etmesidir. Şarkı çok kullanılan bir yöntemdir. Bazı durumlarda kişiliği ya da mizâcı, sesinin tınısı ve telaffuzundan anlaşılabilir. Ancak daha çok, çocuğa verilen bir şarkı listesinden en çok hangisini söylemeyi sevdiği sorulur. Ya da söyleme şekli ve söylediği şarkılardan çocuğun düşünce yapısı, zevki, karakteri hakkında bazı ipuçları elde edilir.

İkinci pasif yöntem ise, dinlemeye dayanır ve çocuktaki davranış ve kişilik bozukluğuna uygun olarak, aktif yöntem kadar etkili bir yöntemdir. Bu yöntemde en önemli şey enstrümanın, müzik eserinin ve müzikle tedavi için seçilmiş zamanın uygunluğudur. Bu tür uygulamalar, alan uzmanlarının değerlendirebileceği ve çocuğun durumuna uygun adımlar atabileceği uzmanlık çalışmalarıdır. Aynı uygulamaları anne-baba çocuğu tanıma gözlemi olarak yapabilir. Fakat ilgili anne-babanın bu konuda yoğun bilgi birikimine sahip bulunması icap eder ki, hangi durum karşısında nasıl bir yol izleyeceğini veya ne zaman, hangi aşamada bir uzmana başvuracağını bilebilsin.

(Tabii hangi yaşlarda ve hangi psikolojik bozukluğu olan çocuğa, hangi müzik unsurunun sunulması, uzmanlarının ilgi alanlarında verilebilecek kararlardır)

5-7 yaş grubu çocuklar henüz gerçek dışı dönemdedir. 7- 11 yaş grubu çocuklar işbirliğine dayanır. Bu yaş sorumluluk ve ortak uygulamalarda başarabilme yeteneğine sahiptirler. 11-15 yaş grubu çocuklarda ise, cinsiyet farkı göz önünde bulundurulmalı, erkekler için kültürfizik, akrobasi vb. kızlar için ise dans, folklor vb. ilgi çekici olabilir. Bu zor bir dönemdir. Beden aklın henüz ulaşamadığı bir olgunluğa ulaşmıştır.

Sanat sükûn vermekle kalmaz, günlük hayatın şartları içinde eli kolu bağlanmış olan ruh, çoğu zaman güzel sanatların yüceltilerinde küllenmiş ateşini parlatacak bir kıvılcım, bir mecra bulur. Günlük konuşmalarda ihmal edilen ton farklılıkları, müzisyen için müzik sanatının, müziksever için ise müzik zevkinin kaynağıdır. Çocuk kendi içinde oluşan duyguların, dış dünyada icrâ ediliyor olduğunun farkına varabilir. Çocuğun dünyasında oluşacak ton ve ritm farkları haliyle büyüklerden farklıdır. Müzisyen bir anlamda bunları yakalayabilen sanat adamı demektir.

Sanatla beslenen çocuklar, sanatkâr ruhlu olarak hayata atılırlar, müzik sanatı, edebiyat, resim, bizi idrâkin tatlı ve vasıtasız güneşinde güneşlendirerek çocukların hayatına yaşama zevki katarlar.

Sanatla hayat bir iç içeliğe sahiptir. Sanattan uzaklaştırılmış, sanatkârları sahipsiz bırakılmış bir cemiyet, yaşama zevkini, yaşama inceliğini, nezâketi, sevme sanatını yitirmiş bir cemiyet demektir.